Son diyeceğimi en başta diyerek başlayayım: Kavalalı Mehmet Ali Paşa ile oğlu İbrahim Paşa, gerek Batı yönlü ilerlemeciliği, gerek Osmanlı tahtına karşı çıkışı, gerek Jön Türkler ile İttihad ve Terakki’ye olan desteği nedeniyle Mustafa Kemâl ATATÜRK’ün politik öncülüdür, ilhâm kaynağıdır. Sâdece bu açıdan bile Kavalalı Olayı, târih araştırmaları içerisinde hâlâ hak ettiği dikkât ve detayla incelenmiş değil.
Başlayalım…
19. Yüzyıl’da dünya, yeni bir düzene doğru ilerliyordu. Geçen 300 yıl boyunca dünyanın tek bir hâkimi olmamış, dünya parçalara bölünmüştü. Denizler İspanyollar ve Portekizlilerden sorulurken, Sahra Altı Afrikası hâriç olan Afrika toprakları, Orta Doğu, Akdeniz ve Karadeniz havzaları Osmanlı’dan soruluyordu. Kuzeyde yavaş yavaş büyüyen Ruslar ve Lehler Avrasya hattını kontrol ediyor, İran ve Çin Asya’nın önde gelen güçleri olarak Asya’ya yön veriyordu.
Fakat 18. Yüzyıl’dan başlayarak bu düzen sarsılmaya, değişim belirtileri göstermeye başladı. Şimdi burada yer vermenin imkânsız olduğu birçok sebepten dolayı, “Eski Dünya Düzeni” çöküşe geçti. Eski dünyanın önde gelen devletleri yavaş yavaş güçlerini yitirdiler ve yerlerini Avrupa’dan yükselen iki güç aldı: İngiltere ve Fransa. Bu iki devlet, dünyanın ilk iki kutuplu uluslararası sistemini kurdular. Dünya, bu iki devlet arasında sömürge ve güç alanı olarak bölündü. Bu düzen, 1. Dünya Savaşı’na kadar sürecekti.
İşte Kavalalı Olayı’nın analizi yapılırken bu olayın oturtulacağı ilk ve en büyük çerçeve budur. Kavalalı, Fransa’nın dünya egemenliğini elde etmek için yapmış olduğu güçlü bir hamledir. İngiltere’nin buna cevâbı ise önce Osmanlı’yı desteklemek ve kurtarmak, ardından Mısır’ı işgâl etmek ve en sonunda Vahhâbîler’e destek vermek olmuştur.
Kavalalı âilesinin Fransa ile “derin” ilişkileri, hükümrânlıklarını yitirdikleri 1953 yılına kadar sürmüştür. Osmanlı içindeki “Frankofon” gruplara her türlü maddî, lojistik ve politik desteği sağlamışlardır. Jön Türkler ile İttihad ve Terakki elbette bunların başında geliyor. Özellikle Jön Türkler ile yakın münâsebetleri sâyesinde bu hareket gelişme imkânı bulmuş, İttihad ve Terakki’nin kurucu kadroları, sürgün ve firâr zamanlarında bu hânedânın desteği ile ayakta kalmıştır. İttihad ve Terakki’nin Alman etkisine girmesiyle bu ilişkiler kesilmiştir.
Kavalalı Olayı, Osmanlı Devleti için târihi boyunca yaşadığı en derin sendrom oldu. Yüzlerce isyân görüp geçirmiş olan Osmanlı için Kavalalı Olayı, sıradan bir isyândan çok daha fazlasıydı. Çünkü ilk kez, kendi içinden bir parça kendi iktidârından ve gücünden fazlasına erişebilmiş, Osmanlı’yı yıkarak kendi tahtını inşa’ edecek kudrete ulaşmıştı. O güne kadarki tüm isyânlar, var olan Osmanlı tahtında oturan kişiyi değiştirmeye yönelikti. Fakat bu isyân, hızla nitelik değiştirerek bir “savaş” hâlini almış ve Mısır’ı “devletleştirmişti”. İşin daha vahimi, bu sâdece bir bağımsızlık talebi değildi. Aynı zamanda, Osmanlı topraklarını ele geçirerek tamâmen yeni bir devletin kuruluşu gayretiydi.
KAVALALI OLAYI’NIN EKONOMİ POLİTİĞİ
19. Yüzyıl’ın dünyasında ekonominin egemen unsuru hâlâ tarımdı. Sanayi, küçük manifaktürler ve kısıtlı teknolojilerle donatılmış atölyeler ile örgütleniyordu. Buhar teknolojisi kömüre sıkı sıkıya bağlıydı. Henüz elektrik ve petrol görünürde yoktu. Bu nedenle kol işçiliği hâlâ yaşamsal önemi hâizdi. Yeni dünya düzeninin temelini oluşturan sanayi, yetkinleşmiş kol gücüne ihtiyaç duyuyordu.
Osmanlı, çağının çok gerisinde kalmış bir ülke olarak, sanayileşme ve bunun gerektirdiği yetkinleşmeden çok uzaktı. Sâhip olunan geniş topraklar ve nüfus, ihtiyâcı olan üretimi sağlayamıyordu.
Mısır ise, antik çağlardan beridir dünyanın tahıl ambarıydı. Roma bile, büyüyen ordusu, artan nüfusu ve genişleyen toprakları için Mısır’ı en stratejik hedef olarak görmüş, buranın tarımı sâyesinde dünyanın en büyük politik gücü olmuştu. İşte bu nedenle Mısır, hâlâ dünya için çok önemli bir ülkeydi. Fakat Kavalalı’nın Mısır’da muktedîr olmasını tâkiben Mısır, büyük bir atılım gerçekleştirdi. Kavalalı’nın Fransa ile olan “derin” münâsebetleri neticesinde, Mısır’da Batı tipi okullar açıldı, Batı tipi bir ordu kuruldu ve Batı tipi sanayileşme hamlesi yapıldı. Kavalalı, Napoléon ordularının terzilerinin berâberinde getirdikleri pamuğun tohumlarını Nil’in bereketli deltasına ektirdi. Ve bu pamuğu eğirecek modern manifaktürleri kurdurdu.
Mısır, Kavalalı’nın iktidârının hemen sonrasında dünyanın en büyük 5. pamuk üreticisi ve dünyanın en büyük 3. pamuklu kumaş üreticisi oldu. Koskoca Osmanlı’da henüz bir tâne bile kumaş manifaktürü yok iken, Mısır’ın tekstil sanayiinde 70.000 kişi istihdâm olunmuştu. Kavalalı hânedânının gücünü yitirmesi ve İngiltere’nin küresel hegemonyasını tesis etmesi ile birlikte Mısır’ın bu sanayileşme süreci sonlandırılmış, tekstil üretimi neredeyse durdurulmuş, sâdece ham madde olarak pamuğun ekimine sınırlı olarak devâm edilmiştir.
“Beyaz altın” olan pamuk ve pamuklu kumaşlar sâyesinde Mısır, çok kısa süre içinde zenginleşti. Öyle ki, Osmanlı’ya borç verecek hâle geldi. Fransız askerî eğitimciler tarafından eğitilmiş, son derece modern ekipmanla donatılmış, büyük çoğunluğunu Memlûk egemenliğinden kurtarılmış Arap fellâhinlerin ve Çerkeslerin oluşturduğu yaklaşık 130.000 kişilik dev bir ordu bu parayla kuruldu. Bu ordunun denemeleri önce Sudan’daki Func Krallığı üzerinde, sonrasında Osmanlı’nın talebi üzerine Vahhâbî kabîleleri ve Mora İsyânı’nda Yunan çeteler üzerinde yapıldı. Son derece başarılı olan bu denemelerden alınan cesâretle Osmanlı üzerine yürünecekti.
Kavalalı Olayı, Mısır’ın târih boyunca sömürülmüş olmasına verdiği bir tepkidir. Mısır, 2. Ramses’ten sonra hep bir tahıl ambarı, bir asker ve vergi deposu olarak görüldü. Memlûkler zamanında dahi gerçek bir siyâsî varlık gösteremedi. Târihsel akış boyunca hak ettiğini elde edememiş olmanın verdiği hınç ile Kavalalı’nın hırsı ve dehâsı birleşince, ortaya çok şaşırtıcı bir başarı hikâyesi çıktı. Kavalalı’nın Mısır ahâlisinden gördüğü desteğin temelinde bu fikir mevcuttur. Kavalalı ise Mısır’ın içinde uyuyan bu devi görmüş, bunu uyandırmış, Mısır’a bir hüviyet vermiştir.
Nitekim Kavalalı’nın açtığı bu yolda Arap milliyetçiliği ve Nâsırcılık doğmuştur.
KAVALALI OLAYI’NIN JEOPOLİTİĞİ
19. Yüzyıl’ın dünyasının artık bir İngiltere-Fransa hegemonyasına dönüştüğünden bahsetmiştim. İşte bu dönüşüm, hızlanan coğrâfî keşifler ve sömürgecilik ile birlikte yeni bir jeopolitik de doğurdu.
17. Yüzyıl’dan beridir güç, Doğu’dan Batı’ya geçmişti. 19. Yüzyıl’a gelindiğinde Doğu, eski pırıltılı günlerinden çok uzaktaydı. Doğu, artık Batı için bir sömürgecilik sahasından ibâretti. Doğu’nun önde gelen politik güçleri ise Osmanlı İmparatorluğu, Babür İmparatorluğu, İran İmparatorluğu ve Çin İmparatorluğu idi. Bunlardan Babür İmparatorluğu, İngiliz hegemonyasına kolayca boyun eğdi. Böylece Hindistan, İngiliz egemenliğine girdi. İran ise, korunaklı jeostratejik konumu nedeniyle, İngiliz emperyalizminin en geç ulaşabildiği ülke oldu. Çin, Afyon Savaşı ile sert bir kırılma yaşadı ve İngiliz sömürgesi olmasa bile İngiliz hegemonyası altında geçireceği yaklaşık 100 yıllık bir içe kapanışa gömüldü.
Osmanlı ise eski dünya düzeninden geriye kalan son güç kalıntısıydı. Dahası, sömürgecilik düzeni açısından en önemli jeostratejik konuma sâhipti: Batı ile Doğu arasında bir duvardı. Bu duvarda gedik açmaya ilk yeltenen Fransa oldu. Napoléon’un Mısır Seferi, Akka’da bu duvara çarptı. Ruslar yaklaşık 100 yıldır bu duvarı yıkıp, yerine kendilerini yerleştirmek için uğraşıyorlardı fakat onlar da istedikleri noktaya gelebilmiş değillerdi. İngiltere ise duvarın çevresinden dolanıp çoktan kendi yolunu çizmişti bile… Bunu başarmış olmanın verdiği güçle, Osmanlı duvarında kendilerine tahsis edilmiş bir kapı açma hakkı kazanmışlardı. Bu kapı hâlâ çok aktif biçimde kullanılmaktadır.
İşte Kavalalı Olayı, bu güç dengesinin ve bu dengeden doğan jeopolitiğin çerçevesinde yaşandı. Mısır’da henüz Süveyş Kanalı mevcut olmadığından, Mısır’ın İngiltere’nin Hindistan’daki sömürgesini tehdit edecek bir konumu yoktu. Ama Mısır hem ekonomi politiğiyle hem târihsel hinterlandı ile hem de coğrâfî konumu ile reddedilemez seviyede önemliydi. Her şeyden önce, Orta Doğu’nun kapısıydı. Ve sonrasında, İslâm’ın kutsal topraklarının komşusu, Osmanlı Halîfesi’nin altın anahtarıydı. Mısır’ı elinde tutan her kimse, hem Afrika’nın hem Orta Doğu’nun kaderine hükmediyordu. Ayrıca Mısır’ın limanları, Akdeniz deniz ticâretinin 1/3’ünü gerçekleştiriyordu.
Bu bağlamda Kavalalı Olayı’nın hem Osmanlı hem de dünya siyâseti için önemi açıktır. Dünya jeopolitiğinin tam ortasında, hattâ kalbinde yaşanmış olan bu olay, yaşandığı târihten sonraki 200 yılın kaderini direkt etkilemiştir. Kavalalı Olayı, Kavalalı’nın hırsı ile çığrından çıkmış olmakla basit bir isyân niteliğini yitirmiş, İngiltere’nin Osmanlı duvarında kapı hakkı elde etmesini sağlayan, bu duvarın Fransa’nın önüne dikilmesine neden olan bir olaya dönüşmüştür. Kütahya Antlaşması ve ardından toplanan Londra Konferansı ile İngiltere, Osmanlı’nın kaderindeki yegâne belirleyici güç olma noktasına erişmiştir. Bu sâyede İngiltere, Fransa’ya karşı verdiği küresel güç mücâdelesini kazanmış, 2. Dünya Savaşı’nın sonuna kadar sürdüreceği küresel hegemonyasını tesis etmiştir.
Kavalalı Olayı’nın Türk jeopolitiğindeki yeri ayrıca önemlidir. Osmanlı’nın Rusya ile bir denge siyâseti kurma yoluna gitmesi ve Hünkâr İskelesi Antlaşması’nı imzâlaması, iki kutuplu dünya düzeninde Türk devlet sisteminin geleneksel refleksinin temelini atmıştır. Bugün hâlâ aynı devlet refleksleri mevcuttur ve aktiftir.
Yayın organı: Gazetelink
Yayın târihi: 31.01.2020
Adres: https://www.gazetelink.com/ekonomi-politigi-ve-jeopolitigi-ile-kavalali-olayi-oguz-evren-kilic/