“Cehâlet mutluluktur”…
Orijinali “Ignorance is bliss” olarak biliniyor. Nedense ünlü Fransız düşünür Descartés’in üzerine kalmış bir söz fakat aslında ünlü İngiliz şâir Thomas GRAY’in bir şiirinin son iki mısrasında geçiyor:
“ … cehâletin mutluluk olduğu yerde,
Bilge olmak aptalca.”
Bu “ignorance” kelimesi ikircikli bir kelime. Latince’den Eski Fransızca’ya, oradan da İngilizce’ye geçmiş. Latince “ignatum” kelimesinden geliyor. İlk akla gelen anlamı “cehâlet” olsa da, içrek anlamı “kaba bir umursamazlık” hususunu da barındırıyor. İngilizce’de “to ignore” fiili aynı zamanda “görmezden gelmek” anlamına da geliyor. Böylece “ignorance” sözcüğü hem “umursamazlıkla bezeli bir cehâlet” hem de “görmezden gelme” olarak ikili anlam taşıyor. Tıpkı Bob Marley’nin efsâne şarkısının ismi olan “No woman, no cry” nidâsında olduğu üzere, bu noktada kafalar biraz karışabilir; içrek anlamıyla Türkçe’ye çevirmeye çalışayım: “Umursamazca cehâlet mutluluktur”. Yâni gerçek bir “ignorance” hâli için sâdece bir şeyi bilmemek yetmez; bilmemek bilinçli bir tercih olmalı ve büyük, hoyrat bir boş vermişlikle donatılmalı. Yoksa tek başına bilgisizliğin hiçbir anlamı yok.
Günümüzde sosyal medyada, gündelik hayatlarımızda, politikada, basında, diğer birçok alanda sık sık karşımıza çıkan, lâfz olunan “Cehâlet mutluluktur” düsturu aslında içrek anlamındaki saklı gerçeği bizlere işâret ediyor. Her geçen gün bireyler ve toplumlar kendilerini biraz daha hoyrat bir boş vermişliğin, kibirli bir cehâletin akışına bırakıyor. Bu boş vermişlikle bezeli cehâletin kendiliğinden bir tavır, bir refleks olmaktan ziyâde, aslında son derece bilinçli bir tercih ve tavır olduğunu düşünüyorum. Yukarıda açıkladığım etimolojik bilgiler çerçevesinde bu bireysel ve toplumsal fikir ve tavra “İgnorizm” ismini koymak doğru olur.
İgnorizmin var olmasının birkaç nedeni var ve hepsinin tek tek detaylıca değerlendirilmekte fayda var. Tabii bu yazının kapsamını çok aşan detaylar olduğundan, bu yazıda çok sınırlı olarak bahsedebileceğim.
Fikrimce nedenlerin başında, bilginin kolay ulaşılabilir olmasının getirdiği değersizleşme geliyor. Bir diğer yandan, bilginin işe yararlığı da çok azalıyor. Zîrâ çağımızda bilgiyi işe yarar, hayata angaje edilebilir hâle getirmek zor. Bilgi artık tek başına hiçbir değer taşımıyor, “para etmiyor”. Hem kolay ulaşılabilir hem işe yaramaz olunca elbet bilginin sâhipliği de bir değer taşımıyor. Bundan 50 yıl, 100 yıl önce bilgi birikimi tek başına bir değer, bir entelektüel ayrıcalık iken, bugün artık neredeyse boşa hamallık olarak görülüyor.
Bir diğer yandan, hayat algısındaki değişim de dramatik. Günümüzün göz gözü görmeyen keşmekeşi, koşturmacası, çılgınca tüketimi karşısında bireyin beklentileri, arayışları çok değişmiş durumda. Bireyin pragmatizmi bile aşan bir faydacılık ile kriterlerini belirlemesi ve bilgiye, bilmeye bu minvâlde yaklaşıyor olması, eski zamanların “bilgelik” kavramını da silik bir hâle getirdi. Eskiden yüce bir dağ başında insanlara kılavuzluk ettiği hayâl edilen, uğruna Prometheus’un tanrılarla savaştığı bilgelik, bugün bireyin hayat algısındaki faydacılık yaklaşımıyla değerlendiriliyor ve bilgelik târihin çöplüğüne atılıveriyor.
Tabii, bireye bu kadar yüklenmek haksızlık olur zîrâ bireyler de, toplumlar da kolay zamanlardan geçmedi, geçmiyor. Yüzyıllardır ardı arkası kesilmeyen ve sonunda 20. Yüzyıl içinde zirve yapan savaşlardan, yıkımlardan, salgın hastalıklardan, açlıklardan, türlü belâdan yorulan, bıkan, bezen bireyler ve toplumlar, bu çağın getirdiği ama sanal ama gerçek ferahlama hissi ile, biraz da sisteme olan güvenlerini yitirmiş olmaları nedeniyle, artık her şeyi boş vermek istiyor. “Dünyayı sen mi kurtaracaksın arkadaş!” cümlesiyle de tezâhür eden bu “ignorance” hâli, kitlelerin umursamaz bir cehâlete kapılmasına neden oluyor. Dünyada bugüne kadar var olmuş hiçbir siyâsal, dînî ve toplumsal sistemin bu acılara engel olamadığını, bu acıları yaratmaktan ya da artırmaktan başka işe yaramadığını gören insanlığın yavaş yavaş “kayışını gevşetmesi” aslında hiç de şaşırtıcı değil. Bunca hayâl ve umut kırıklığından sonra bireyin ve toplumların hınçla yükselen haz talebi ve bencilliği son derece anlaşılabilir bir durum. Zîrâ eskilerin dediği üzere, “aç köpek fırın yıkar”. Yâni bu umursamazlıkla bezeli cehâlet, bir yandan sisteme bir başkaldırı iken diğer yandan sistemden ve târihten alınan bir intikam.
Peki, ne olacak?
Târih, tıpkı doğadaki hemen her şey gibi, döngülerden ibâret. Bu bağlamda, fikrimce, insanlık târihsel döngüsünü tamamlayacak ve tamamlamadan önce bu dejenerasyonu yaşayacak. Çünkü doğanın temel kuralı gereğince, kaos olmadan düzen, yıkım olmadan yapım olmaz. Küresel bir tatmin, küresel bir mutluluk sağlanmadığı sürece bu döngü işlemeye devâm edecektir. Ki, zâten küresel ve kalıcı bir mutluluğun tesisi bir ütopyadan ötesi değil. O hâlde, bireyin ve kitlelerin daha da artacak umursamazlıkları ve cehâletleri sonucunda insanlık eskiye dâir târihsel döngüsünü tamamlayacak, yeni döngüsüne bu dejenerasyon ve onun getireceği yıkımdan sonra girecektir.
Yayın organı: Gazetelink
Yayın târihi: 25.12.2019
Adres: https://www.gazetelink.com/ignorizm-gunumuz-icin-yeni-bir-tanim-oguz-evren-kilic/